**Yamaha DTX502 bateri dolandırıcılığı uyarısı** tehdit ediyor

Merhabalar Bu konuda sizlerle başımdan geçen bir olayı paylaşacağım. Dolandırıcılığa maruz kaldım ve benim gibi pekçok insan olduğunu öğrenince konu açmak istedim.

Bahse konu olan ilanın görseli:
güzel bir bateri ve uygun fiyatlı.

Telefonla konuştuğunuzda elit bir kesimden gibi konuşup eft ile satış yaptığını paraya ihtiyacı olmadığını söyleyip pazarlık kabul etmiyor. Mesleğinizi soruyor polise denk gelmemek için ve müzik hakkında bilgili gerçekten bateri ile ilgili konuşabilecek kadar geliştirmiş kendini. Ve aynı evde çekilmiş birde video yolluyor :

Bu gibi alışverişlerde insanlarla konuşunca az çok dolandırılıp dolandırılmayacağınızı anlıyorsunuz. Konuşmamda dolandırılma ihtimalinin az olduğu kanısına vararak riski göze alıp alışverişi yapmayı seçtim. Dolandırıcı pazarlık bile kabul etmeyen bir tavıra sahip bu arada. Belçikada falan yaşıyor :smiley:
Sonrasında bana buraya dikkat ele geçirilmiş bir banka hesabının sahibi için hazırlanmış sahte bir kimlik görüntüsü ve sattığı ürünü yazan bir not içeren görüntü yolluyor.

hatta yetinmiyor aynı isme ait faturasını da yolluyor:

EFT yi de tabiki bu ele geçirilmiş hesaba yapıyorsunuz. Sonra gayet normal ne engelleme ne aksi birşey normal bir şekilde kargo yapamama yalanlarını sıralıyor. Bana yolladığı kimliği kontrol ettiğimde ikinci yalanında dolandırıldığımı farkettim.

Paramı geri istediğimde ise tehditle karşılaştım. Adıma e-devletten çıkartılmış gibi görünen birkaç sahte evrak atıp korkutmaya çalıştı. Bir mali müşavirden yardım alıp sgk verilerinde ve sosyal medyada bilgiler arıyor aile fertlerini ve sizi tehdit ediyor.


bütün evraklar sahte doğrulamada çıkmıyor. Ölenlerle beraber 4 akrabamı bulmuş sgk kayıtlı :smiley: telefon numaraları doğum tarihlerini yazıyor.

Sonra tehdit geliyor:

Sahte evrağa devam

Zaten canım sıkılıyordu bu dolandırıcıya geçmişte karşılaştığım diğerlerine yaptığım gibi papuc bırakmayacağım. Bu ilan tarafından dolandırılan insanlar benimle iletişime geçebilir. Ben ürünü almadan görseli aratırım. Fakat bu görsel internette bulunmadığından insanlar benim gibi kanabiliyor. Bu nedenle görsel ve anahtar kelimelere yer vererek bu konuyu hazırlamak istedim.

4000 liralık bateri için karakol önünde adam vurmak mı :slight_smile: Okurken gülmekten karnım ağardı.

1 Beğeni

Bir ülkede kolluk kuvveti suçla mücadele yerine belli amaçlara hizmet etmeye başladığında o ülkede suç oranı artar. Birsürü memurdan oluşan ekipler gençlerin çocukların sosyal medya hesaplarını incelerken ve avukat ordularının bu incelemelerin sonuçlarına gösterdiği ilgiyi suçla mücadeleye gösterse aslında suç oranı azalacak. Belli amaçlar olduğundan suçla mücadele formaliteden yapılır. Suçun bütün unsurlarını kolluk kuvvetleri bildiği halde aynı suç aynı şekilde olmaya devam eder.

Italo Calvino: “Bir zamanlar herkesin hırsız olduğu bir ülke vardı.”

Bir zamanlar herkesin hırsız olduğu bir ülke vardı. Geceleri herkes bir fener ve levye ile silahlanıp komşularının evine girerdi. Tan ağarırken çuvalını doldurmuş geri döndüğünde kendi evinin de soyulmuş olduğunu görürdü.

Böylece herkes uyum içinde yaşardı, kimsenin durumu çok kötü değildi. Biri birini, o öbürünü soyar, böylece son insana kadar gelinir, sonuncu da o birinciyi soyardı. Bu ülkede ister sat, ister al sahtekarlık demekti.

Hükümet insanlardan çalmak için kurulmuş bir suç örgütüydü, insanlar da bütün zamanlarını hükümeti aldatarak geçirirlerdi. Yaşam hiçbir sorun çıkmadan sürüyordu; orada yaşayanlar ne zengindiler ne de yoksul. Sonra bir gün – nasıl olduğunu kimse bilmiyor – dürüst bir adam çıkageldi.

Geceleri çuvalını alıp hırsızlık etmek için dışarıya çıkmak yerine evde oturuyor, piposunu tüttürüp roman okuyordu. Hırsızlar oraya gelip de ışık görünce geriye dönüyorlardı. Ama bu böyle gitmedi. Dürüst adama böyle rahat bir hayat yaşamakla havanın ona göre hoş olabileceğini , ama kimseyi çalışmaktan alıkoymaya hakkı olmadığını söylediler. Evde oturduğu her gece bir aile aç kalıyordu. Dürüst adam verecek yanıt bulamadı. O da tuttu tan yeri ağarana kadar geceyi dışarıda geçirmeye başladı, ama hırsızlık etmeye eli varmadı.

Dürüsttü işte o kadar. Köprüye kadar yürüyor, altından suyun akışını izliyordu. Sonra evine geliyor evini soyulmuş buluyordu. Bir hafta geçmeden dürüst adamın beş parası kalmadı, yiyeceği tükendi; ev soyulup soğana çevrilmişti. Ama kendinden başka kimseyi suçlayamazdı. Sorun dürüstlüğüydü; düzeni alt üst etmişti. Karşılığında kimseyi soymadan kendini soymalarına izin vermişti. Böylece her sabah birisi geri döndüğünde evini soyulmamış buluyordu – dürüst adamın bir gece önce soyması gereken ev-. Çok geçmeden evleri soyulmayanlar kendilerinin öbürlerinden daha zengin olduklarını gördüler elbette, onun için çalmak istemediler, öte yandan dürüst adamın evini soymaya gelenler elleri boş döndüler, yoksullaştılar. Zenginleşenler köprünün üzerinde dürüst adama katılmaya, onunla birlikte akan suyu seyretmeye başladılar.

Bu karışıklığı daha da arttırdı. Zenginleşenlerin de, yoksullaşanların da sayısı arttı. Bu kez zenginler geceleri köprünün üzerinde geçirirlerse yoksullaşacaklarını gördüler.

“Neden yoksullara biraz para verip bizim için çalmalarını sağlamıyoruz” diye düşündüler. Sözleşmeler imzalandı. Maaşlar, yüzdeler belirlendi. Her iki taraf da pek çok sahtekarlıklar yaptı elbette; insanlar hâlâ hırsızdılar. Ama sonuçta zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldular.

Zenginlerin bir kısmı öylesine zenginleştiler ki, artık çalmaları ya da kendileri için çaldırmaları gerekmiyordu. Ama çalmayı bırakırlarsa çok geçmeden yoksullaşacaklardı; yoksullar bunu sağlardı. Onun için yoksulların en yoksullarına mallarını öbür yoksullardan korumak için para verdiler.

Böylece polis kuvvetleri kuruldu, hapishaneler açıldı. Dürüst adamın oraya gelişinden birkaç yıl sonra kimse çalmaktan, soyulmaktan söz etmez oldu, artık yalnızca ne kadar zengin ya da yoksul olduklarını konuşuyorlardı. Gene de bir miktar hırsız kalmıştı. Bir de dürüst olan o bir tek adam vardı, o da zaten çok geçmeden açlıktan öldü.